Orta gelirli bir ailenin ikinci çocuğu olarak dünyaya gözlerini açmıştı İhsan. Doğduğu gün komşuları "Hoş geldin İhsan Bebek :))" dememişlerdi kendisine. Babasına direkt olarak "Kaç kilo doğdu?" diye sormuşlardı. İhsan henüz 2-3 saatlik bir bebekken elitliğini bu esnada kaybetmişti. Ancak baskılar onu yıldırmayacak, çokça ilerleyen saatler sonra kişilik arama sendromunu farklı şekillere bürünerek bitirmeye çalışacak ve henüz 2-3 saatlikken elinden alınan elitliğini kendi kazanarak, edineceği sikko çevresinde de bir saygınlık peşinde koşma tribinde olacaktı. Ancak bu çok uzun bir flash forward oldu. İhsan doğduktan iki sene sonra bir kardeşi daha olmuştu, 3 çocuklu, orta gelirli ortalama bir ailenin "okuyup adam olacak" çocuğu olarak ilk kelimelerini henüz 8 aylıkken söylemeye başlayacaktı. Ağzından çıkan ilk kelime "Seküler" olmuştu. Aile şaşkındı, ebeveynleri İhsan Bebek'e am görmüş dilenci edasıyla bakmaktaydı. O an babası Fadıl Bey düşündü, sağ elinin işaret parmağı ve baş parmağından kalan kısmı çenesine götürürek ortamdaki insanlardan farklı bir noktaya bakmaya başladı ve kafasını 45 derece yukarı kaldırdı. Kendinden emin bir ses tonuyla "İşte benim oğlum. Bu çocuk büyüyünce çok zeki ve vatana, millete çok hayırlı bir evlat olacak !" diye haykırdı. İhsan Bebek için o andan sonra işler çok daha farklı bir seyir alacaktı. Günler, haftalar geçerken ebeveynleri İhsan'dan "Anne, baba, mama, kaka" gibi onları mutlu edecek bir takım kelimeler söylemesini beklerken İhsan her seferinde farklı bir kelime söyleyerek ailesini hem şaşırtıyor hem de onları içten içe üzüyordu. Ancak elbette bunları isteyerek yapmıyordu. İkinci kelimesi "Statüko" olurken üçüncü kelimesi "Konjonktör" dördüncü kelimesi "Fraksiyon" vs derken İhsan henüz 1.5 yaşına geldiğinde CNN Türk'te program yapabilecek kapasiteye geliyordu. Ailesi bir yandan telaşlıydı ancak gereksiz bir umut ve mutluluk vardı içlerinde. İhsan'dan 1.5 yaş büyük ağabeyi Kudret, parkenin üzerinde ağzından salyalar saçarak tüpçü kamyonunu sürüp "Düüüüüütttttt, hannnn hannn hannnnn düüüüt düüüüt" efektleriyle oyun oynarken, İhsan birbirinden fantastik kelimelerle adeta evi ÖDP il başkanlığına çeviriyordu. Yıllar hızlı geçmiş, İhsan ve Kudret ilkokula başlamışlardı. Kudret okul bahçesinde arkadaşlarıyla kutu kola tenekesi ezerek futbol oynarken, İhsan Rotring kaleminin içini çıkararak oluşan boruya, koparıp çiğnediği defter yaprağını koyuyor, arkasına üfleyerek arkadaşlarının kafasına atıyor ve bundan muazzam bir haz alıyordu. Ortalama bir ilk ve orta öğretim aldıktan sonra lise giriş sınavlarında ortalamanın bir tık üstü puan yapmıştı İhsan. Bebekken çok şey beklenen o çocuk ailesini hayal kırıklığına uğratmıştı. Abisi Kudret, barajı zar zor aştığı için ailesinin de ondan pek beklentisi olmadığı için meslek lisesinin yolunu tutarken İhsan, "Belki yedek listeden girerim" umuduyla tercihlerini yaptı. Şansın genelde böyle göt oğlanlarına gülmesinden mütevellit İhsan o tırt puanıyla yedeklerden Cağaloğlu Anadolu Lisesi'ne kapağı atmıştı. Artık Cihangir Solcusu olmasına sayılı günler kalmıştı ve İhsan buna hazırdı. Mahalleden abisi Kudret'in arkadaşı Tolga da aynı okuldaydı, 2 üst sınıf olduğu için Tolga, İhsan'a adeta bir mentor olacak, Ramiz Dayı gibi İhsan'a akıl hocalığı yapacaktı. Verdiği ilk tavsiye "Oku" olmuştu. Sonrasında İhsan'ın "Anlamadım" dercesine attığı bakışları fark eden Tolga tavsiyesini biraz editler ve O'na "Okumasan bile kitapların ismini bil ve özetini falan ezberle yeter." der. Bu İhsan'ın aklına yatacaktır ve çıkışta ilk iş soluğu Cağaloğlu'ndaki sahaflarda alacaktır...
Okuldaki ilk günleri tanıdık birilerinin olmasından mütevellit çekingen ve pısırıkça geçmeyen İhsan'ın, diğer çömezler üzerinde ünü artıyordu. Bunu üzerindeki "Aaa ne kadar özgüveni yüksek çocuk yaa" imalı bakışlardan anlayan İhsan, özgüvenine özgüven katarak daha kendinden emin takılıyordu. O vakte kadar karıyla kızla pek ilgisi olmayan hatta bir işi düşmedikçe bir kızla konuşmayan İhsan o günlerde adeta içine Hugh Hefner kaçmışcasına nefes almadan karıyla kızla konuşuyordu. "Mrb :P Nelerden hoşlanırsın :PppP" tandanslı girizgah konuşmalarında sohbeti biraz açtıktan sonra akıl hocası Tolga'nın tavsiyelerinden yola çıkan sorular sorar. "Yahu sen büyük üstad George Orwell'in 1984 isimli kitabını okudun mu? Üstad cidden döktürmüş. O günlerden bugünleri görmüş, büyük bir sistem eleştirisi yapmış. Kendi yarattığı distopyada gerçekten anlatılabilecek en makul şeyleri anlatmış. Kesinlikle oku, BA-YI-LA-CAK-SIN !" diyor, yetmiyor "Metallica çok bozdu abi yaaa. Ben hâlâ eskilerde kaldım Pink Floyd'un 1973 çıkışlı The Dark Side Of The Moon albümünü sarar sarar dinlerim. Babamın gençliğinden kalma pikap var evde. Kadıköy'den plağını buldum, çok pahalıya patladı ama olsun. O sesi müzik çalar, bilgisayar veremiyor azizim. Kulak bir kere alıştı mıydı diğerleri yayvan geliyor. Bir gün bize gelsene hem dinler hem de ders çalışırız :PPppp" bu da yetmiyor "Hocam Stanley Kubrick çok bozmuştu ancak kendi istediği çalışmaları yapmıyordu. Bunlar hep İlluminati'nin oyunları. Bak, Eyes Wide Shot'a kadar hep böyle sübliminal işler yaptı zaten biliyorsun en bilineni ve en ünlüsü A Clockwork Orange'dı. Gerçi kitabı daha güzeldi ama olsun. O filmde mesela masonik sembolleri çok kullanmıştı, beyin yıkama ve şiddet eğilimi tekniklerinin üzerinden geçmişti. Full Metal Jacket'ta Amerikan propagandası yapmış, yetmemiş 2001 : A Space Odyssey'de olayı uzaydan aktarmaya devam etmişti. İşte ne olduysa hocam, bu adamın kafasına dank etmiş ve Eyes Wide Shot'ta İlluminati'yi eleştirmiş. Zaten çok garip bir şekilde film bittikten birkaç ay sonra kalp krizinden ölmüş. Karısı öldürüldüğünü söylüyor ama konu hep kapatıldı ve gündeme gelmedi. İstersen bu sohbetleri Cihangir'de birer kadeh Bordeaux şarabı içerken devam ettirelim tatlı kıs :PPpp" diye coşuyordu. Bütün konuşmalarında hep bir sanat vurgusu, hep bir "Ben çok bilirim" tribi yapıyordu. Tam bir Cihangir Solcusu olmuştu. Bilgisayarı varken aylarca yemeyip, içmeyip, para biriktirip sırf şekil olsun diye daktilo almıştı. Hatta günümüzün teknolojik profesyonel fotoğraf makinaları yerine eski, old school makinalara daha fazla para vererek alıyor, retro tribiyle karı çözmeye çalışıyordu. Daktilosuyla da ara ara rezalet şiirler yazıyor, Montaigne tribine girerek birbirinden saçma sapan yazdığı düz yazıları "Deneme" adıyla okul gazetesine iteliyor, karıya kıza burdan da yürüyordu. Fotoğraf, Edebiyat derken en önemli üçüncü sanat olan Müzik'i rahat bıraksa olmazdı İhsan. Ucuz yollu bir hocadan ders kapatan İhsan 3-4 aylık bir süreçte Caddelerde Rüzgâr, Yollarda Bulurum Seni, Fesupanallah ve Hatırla Sevgili'yi çalmaya başlamıştı. Angutluğu burdan belliydi zira maksimum 2 aylık bir eğitim ve çalışmayla yapılabilecek şeylerdi bunlar. Ancak "Bare" basmayı hiçbir zaman öğrenememişti, sırf şekil olsun diye yanında hep bir pena taşırdı. Hatta birinden çarptığı Beatles penasının ucuna bir delik açarak, siyah deri bir ipe geçirip boynuna asmıştı. O artık tam bir Cihangir Şövalyesi olmuştu. Lise biterken "Üniversitede ne karı kız götürürüm beeee" diye düşünüyordu. O sene ÖSS'ye giren İhsan, hiçbir şeye yeteneği ve hiçbir hayali olmamasından ötürü "Nerde rahat karı kız çözülür?" diye düşünerek tercihler yaptı. Kafasında hep "İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'ne kapağı atarsam iş tamamdır. Radyo TV çok klişe, ordan bir şey düşmez. Heh bir de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'ne girerim." düşüncesi vardı. Ancak Okulları, fakülteleri kurarken bölüm bile düşünemez olmuştu. "Ne olursa olsun fark etmez" diye düşünürken Tolga aklına geldi ve üniversitede olan Tolga'dan yine tavsiyeler almaya girişti. Cepten Tolga'yı aradı ve 35 saniye süren konuşmada Tolga sadece "Moruk ben Gazi Üniversitesi Çeko'dayım. Ne yap et memur olma, gerekirse İşletme oku ama böyle matematiktir, fendir öyle yerlerden uzak dur. He bir de Felsefe'den çok karı düşüyor. Ancak biraz siyasetle ilgilenmen lazım. Hadi ben Büt'e gireceğim, Allah'a emanet ol." deyip telefonu kapattı. "Siyaset mi?" dedi İhsan kendi kendine. "Ulan ben ne anlarım siyasetten aq?" diye tekrar kendi kendine yineledi. O an o siyaset işini boşverdi ve bölümleri Facebook'ta aratmaya başladı. "İstanbul Üniversitesi Edebiyat" grubuna baktı, full sap doluydu. Mimar Sinan Güzel Sanatlar'dan Felsefe'ye bir baktı ki, aklı götüne kaçmıştı. Her yer karıydı. Bu tam Cihangir Solcusuna göre bir işti... İlk tercihine Mimar Sinan Felsefe'yi yazdı "At Fav'a bekle" tribinde yerleştirmeleri beklemeye başladı. Hayatı boyunca dua etmemiş, Süphaneke'yi bile bilmeyen İhsan günler boyu verdi duayı, verdi namazı. Her Cuma yapıştırdı Ayeti, Bakara'yı. Egemen Donation misali. Tarihler Ağustos'u gösterdiğinde ÖSYM'nin sitesine milyonlar adeta "EKMEK ÇIKTIIII" der gibi yüklenimşlerdi. Sabah ve öğlen sonucu öğrenemeyen İhsan stresten her yerini sivilce basmış bir halde, akşam üzeri tekrar bir yokladı siteyi. Yazdı TC kimlik nümerosunu ve sevinç çığlıkları atmaya başladı. Aylarca beklediği yer artık gelmişti. "BEKLE BENİ MİMAR SİNAN, İHSAN GELİYOR. OKULDAKİ TÜM GÜZEL KIZLARA PARMAK ATACAĞIM." diye deli sikmişcesine bağırıyordu...
![]() |
Mimar Sinan Üniversitesi hem adından hem bulunduğu konumdan hem de Mimari olarak klas olduğundan birçok genç entel kardeşimizin rüyalarını süslemektedir. |
![]() |
Bir entelin kesinlike bilmesi gereken kelimelerin sıralı tam listesi. |
Cengiz ile kantinde otururken dümenden, yüksek sesle siyasi tartışmalar yaparak, kantindeki kızların ilgisini çekmeye çalışan ikili ilk birkaç girişiminde başarısız olsalar da daha sonraları amaçlarına ulaşmışlardı. Siyasetten, tarihten, ideolojiden zerre haberi olmayan ve hiç bilgi birikimleri olmayan İhsan ve muadilleri öğrendikleri 3-5 kelimeyle, 3-5 kitap ismiyle ortamlarda adeta Orta Doğu analisti gibi takılıyor, karıyın kızın aklını alıyorlardı. Yer yer Liberal oluyor yer yer Marksist-Leninist oluyor, ortama göre takılıyor, nabza göre şerbet veriyor ancak asla ama asla mantığa en uygun, vicdana en uygun neyse onu yapmıyor, yapamıyordu. Çıkarı neredeyse ondan oluyor, yeter ki bir karı düşsün, biraz popüler olayım, ne olursa olsun onu desteklerim diye takılıyordu. Bir gün Cengoyla iki tane zengin ve güzel karı çözen İhsan, kızları Cihangir'e götürdüler. İki tane Efes Dark söylediler ve birden gündem siyaseti konusu açtılar. İhsan hemen patlattı "Totaliter rejim kendi distopyasını kurduğundan mütevellit farklı fraksiyonların ortaya çıkması oldukça doğaldır. Daha başka fraksiyonlar da çıkabilir ancak mevcut konjonktör seküler bir anlayışla yıkılacaktır." diye. Kızlar şaşkın şaşkın ve hayran hayran İhsan'ı izliyorlar, İhsan coştukça coşuyor, yardırdıkça yardıryordu. "Adamlar yiyor ama çalışıyorlar krdşm. Mesela tamam belki nerdeyse mutlak monarşi getirdiler ülkeye ama hâlâ demokrasi var. Yani diktatörler ama demokratlar da yani. Duble yol falan yapıyorlar, Toki mis gibi arsaları kapatıp üstüne kıytırık siteler yapıyor. Bundan yıllar önce 'One Minute' demişti başbakan. Oylar AKP'ye" diyor, yan masadaki Turgay Oğur ve Ceren Kenar bu sözleri işitiyor, o an içtikleri kadehteki Tuscana Şarabı'nı masanın üzerine bırakıyor ve ayağı kalkarak çılgın çocuk İhsan'ı alkışlamaya başlıyorlardı. O sırada Turgay ve Ceren'in masasına, bıyıklı, kısa boylu, zorlama ve bayağı Adıyaman şivesiyle konuşan bir adam geldi. Kısa kollu gömlek giymişti. Gömlek cebine de sigara pakedi sıkıştırmıştı. Güzel bir halk adamı imajı veriyordu ama bilmezdi ki gariban adam gömleğin cebine Samsun 216, Maltepe, Yeni Harman falan koyardı, kısa Parliement koymazdı. Masaya oturdu ve Yıldıray'a "Yuooov ne küzel gonuşuyo bu çocuh yuoov Yıldıray yuoov. Ne adı bunun yuoov gelsin otursun da iki sohbet edek youuv." dedi. Yıldıray, İhsan'ı masaya davet etti. Bıyıklı adam, elini uzattı ve İhsan da elini sıktı. "İhsan" dedi bıyıklı adam da "Sırrı ben de yuoov memnun oldum. Otur hele masaya yuoov sen ne küzel gonuşuyon yuoov helal olsun sana." dedi. O sıralar "Beynelmilel" adında bir film çekmişti Sırrı, O'nun reklamını yapıyordu Cihangir'deki bir kadeh şarabın 50 lira olduğu bistrolarda. Ama halk adamıydı, zira film de böyle bir şeyleri anlatıyordu zaten. 80 Darbesi sonrası Adıyaman'da geçiyordu film. Sol cenaha kapak atmak için zorlama bir senaryoyla çekilmişti, işin içine orkestra ve sanatçılar da karıştırılarak harmanlanmıştı. Zaten filmin adı olan "Beynelmilel" Cihangir solcularının "Uluslararası" demek için sıklıkla kullandığı bir kelimeydi. Bunun Cihangir'den olmayan solcuları da "Enternasyonal" olarak kullanırlardı. Sırrı Abe hemen elindeki cevherin kaçırmamak için "Bah hele sen çoh iyi gonuşuyosun gardaşım. Ağzın çoh iyi laf yapıyo. Bilgi birikimin de falan sağlam. Gel arada tahıl buralara, ara beni arada gonuşak falan belki sanaryo neyin yazarık." diye ilginç bir teklifte bulunmuştu İhsan'a. İhsan'ın da gözlerinin içi parlayarak "Tabi. Şeref duyarım Sırrı Abe." dedi. Ardından "Zaten siz benim için Karl Marx, Friedrich Engels, Vladimir Lenin, Josef Stalin, Fidel Castro ve Kahtalı Mıçe'den(O da Adıyamanlıdır) sonra örnek aldığım, bir idol olarak gördüğüm devrimcilerden birisiniz. Böyle bir teklif almak benim için gururdur Sırrı Abem :)))" dedi. Sırrı da gülerek, Turgay'a dönerek, eliyle İhsan'ı göstererek "Yaooov Bah Hele Turgay çocuğ ne güzel gonuşuyo youuuv. Tam Türk siyasetinde herkesi birleştirecek yapı var bunda. Harika çocuh yoouuuv. Bak da bir şeyler kap bundan ehehehhehehe" diyordu. İhsan da gülerek "Ben şimdi müsadenizi isteyeyim, arkadaşlara ayıp oldu. Sonra görüşmek üzere." dedi ve Sırrı'dan kartvizitini alarak masadan ayrıldı. Kızlar artık iyice kesilmişlerdi İhsan'a zira ünlü düşünür, büyük devrimci, efsanevi dava adamı Sırrı, hayran olmuştu kendisine. Kızlara da hemen; İskandinav Sineması, Gothic Mimari, 18 ve 19. yüzyıl Londrası, Rus Edebiyatı gibi konulardan bir kolaj yaparak iyice aklını almıştı İhsan. Kızların ikisini de kendine kesik eden İho, Cengiz'i de çileden çıkarmıştı. Kızlarla birlikte mekândan çıkan İhsan, soluğu kızların evinde almıştı. Detayları geçiyoruz.
Temsili olarak Sırrı'nın, Turgay'a İhsan için söyledikleri. |
Babası Fadıl Bey, ekseriyetle İhsan'dan ötürü memnunsuzdu. Yaptıklarını duyuyor, derslerinin bozukluğunu görüyor, iyice delleniyordu zavallı adam. Kendini iyiden iyiye alcohol batağına vermişti. Her gün içiyordu, her gün soluğu birahanede alıyor. Issız, kuytu köşelerde "Ya rab! Bana Cihangir Solcusu bir evlat verecek kadar ne günah işledim? Ben neyle sınıyorsun? Al canımı da kurtulayım!" diye bağırıyordu. Günün 4'te 3'ünü içerek geçiriyor, geri kalan zamanlarda da İhsan'ı arayıp fırçalıyordu. İhsan da o sıralar Cihangir'deki çevresinin yardımıyla Sol tandanslı bir dergide yazmaya başlamış, Cihangir'den tanıştığı arkadaşlarıyla bir rock müzik grubu kurmuş hatta yetmemiş, Twitter'da 3-5 takipçi yapınca Diz Üstü Yayınları'ndan "Succa" mahlasıyla bir de kitap yazmıştı. Kitapta; yıllar boyu dibini dövdüren, doğuştan elleri olmayan lezbiyen, eşcinsel, solcu, Falanjist, Yahudi bir piyanistin bir gün Filistinli direniş cephesi komutanı kör bir kadına aşık olmasını anlatıyordu. Kitap ülke çapında 4 milyon satmıştı. Hatta Sırrı Abe bunun filmini çekmek istemiş ancak milletvekili seçilince unutmuş gitmişti. İhsan bu tür başarılarıyla bütün ülkenin konuştuğu bir adam haline gelirken, babası da her gün delleniyor, dellendikçe dertleniyor dertlendikçe içiyordu. Artık birahaneye de gidemez olmuştu. Zira ne zaman gitse, birahanedeki kadeh arkadaşları her fırsatta kendisiyle dalga geçiyor, oğluyla ilgili demediklerini bırakmıyorlardı...
![]() |
Zeki Demirkubuz'un 1997 yapımı Masumiyet filminin en can alıcı sahnelerinden biri. |
İhsan artık kapağı hükümete de atmıştı. Yandaş basının popüler kanalları NTV ve CNN Türk'te haftada bir gün program yapmaya başlamıştı. Paraysa para, ünse ün, karıya karı. Cihangir Solcusu hayati misyonunu tamamlamıştı artık, AKP'yi devirmek için AKP'ye oy verecek zekâya sahip, hiçbir vasfı, meziyeti olmayan, kültürü, bilgi birikimi sıfır olmasına rağmen her zaman ve her türlü büyük paralara iş bulan ve dünya sikine minare götüne yaşayan ancak işçi sınıfı, fakir halk çok umurundaymış gibi davranan, duyar masturbasyonundan fırınlarca ekmek yiyen ve bunları yaparken hiç utanmayan, hiç vicdanı sızlamayan binlerce Cihangir Solcusundan biridir. Olmasa da olurdu ama varlar, bu ülkenin en büyük vebalarındandırlar...
Çok eğlenceli bir yazı olmuş bro :) Fonda da Entel Maganda çalarsa tadından yenmez.
YanıtlaSilçay yolu bebesi adlı yazını da bekliyorum abi
YanıtlaSilOkuyup okuyup rahatlanacak bir yazı olmuş,tebrik ederim
YanıtlaSilhahaha müthiş
YanıtlaSilUzun zamandır beni böyle devinim içinde bırakan bir yazı görmemiştim sandalyemden düştüm yerde yazıyorum bu mesajı
YanıtlaSilkardo çok iyi olmuş be sen kitap yazsan 4 milyon satar
YanıtlaSilMuazzam
YanıtlaSilMerhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
YanıtlaSil0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var
Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.
Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler
* Evli Çiftlere 3.TEK ERKEĞİM!
* Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan
* Tost olmayı arzulayan bayanlar
* Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler
* Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler
* 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var