28 Mayıs 2012 Pazartesi

Rise and Fall (Acıklı Bir Enternasyonel Endüljans Hikayesi)

Yok hayır, Craig David ft Sting'in şarkısı değil bizzat yitip giden parlak bir gencin yaşam hikayesidir bu. Tertemiz bir gençti Nazmi, Bayburt'un Aydınözü ilçesinin KÜSKÜ köyünde dünyaya gözlerini açmış, 4 çocuklu bir ailenin son ferdi olarak dünyaya gelmişti. İlk ve orta öğrenimini Bayburt'ta, liseyi Gümüşhane Merkez Efendi Lisesi'nde okumuştu. Parlaktı, önü açıktı. Ne olduysa lise hayatından sonra olacaktı. Elbette ki Nazmi bunların farkında değildi. Normal bir çocukluğu olmuştu. Misket oynamış, Sporcu kartları biriktirmiş, Sapanla kuş avlamış, boncuklu tabancayla arkadaşlarının dübürüne ateş ederek eğlenmiş, pokemon tasolarıyla eşe dosta fel fecir okutmuştu. Aşk hayatı da yoktu, Lisede beğendiği bazı kızlar olsa da kamışa yeni su yürümüş Nazmi, kimseye karşı ilgi ve alaka hissedemiyordu. Kardeşler Çay Ocağı'nda kutlanan mezuniyet balosuna yalnız gitmiş,  2-3 Eker Yayık Ayran içtikten sonra eve dönmüştü. Kader ağlarını örmeye başlıyordu...


Gümüşhane Merkez Efendi Lisesi'nin Mezuniyet Aktiviteleri Ancak ve Ancak Eğlence Açısından Hollanda'nın Amsterdam kentinde düzenlenen Sensation White ile mukayese edilebilir.


Öss'ye girmiş, güzel de geçmişti. Annesi, dayısı, kardeşleri, babası neredeyse tüm sülale Nazmi'yi Öss sınavına götürmüştü. Nazmi bundan sıkılsa da belli etmemeye çalışmış, aile eşrafının sınavdan önce yedirdiği ; okunmuş pirinç, okunmuş fıstıklı çikolata, okunmuş keçi boynuzu, okunmuş gofret ve içirdiği okunmuş suyla göğe yükselme ile ereksiyon olma arafına sıkışmış, adeta dilemmalardan dilemma beğenmişti. Sınav esnasında önüne G-String olarak tabir ettiğimiz ipli iç çamaşırı giymiş bir bayan oturunca da Mat2 yerine, bayanın dübürüne odaklanan Nazmi, gözetmenlerden mimikli bir uyarı almıştı. Tikelen erkekliğinin kabarıklığı ona acı vermekteydi lakin hayatı o sikik Fatih 2-B kurşun kalem ile dandirik, mazot kokulu kağıtlar arasında gidip gelmekteydi. Dirayet gösterdi, ne yaptı etti ve sınavdan başarılı bir şekilde çıkarak ailesinin "Nasıldı oğlum?" sorusuna klasik bir biçimde "İyiydi yeaaa." diyerek cevap vermişti. Mezuniyet kutlamalarından hafif çakırkeyf olarak dönen Nazmi, evde babasının elinde bir zarfla beklediğini görünce biraz tedirgin olmuştu. Babası kaşlarını çatarak "Aferin lan Eşek sıpası !" şeklinde bir nida atmış, tüm aile adeta galibiyet yemini etmiş Nijerya A Milli Futbol Takımı gibi Salonun ortasında Nazmi'yi öpüyor, kokluyor, elliyordu. Nazmi tam puana yakın bir puan olan 480 puan ile hem Bayburt, hem Gümüşhane birincisi hem de Öss Türkiye 869.su olmuştu. İstediği her yere gidebilirdi. Hem de kalkmış sikine, kaybetmesine ramak kalan iradesine rağmen. Sadece 20 puanı çarçur olmuştu. Sevinçliydi Nazmi ama düz adamdı. O yüzden sevinemiyordu, kafasında ne bir okul, ne bir bölüm, yüreğinde ne bir hayal, ne bir umut vardı. Yarrak gibiydi Nazmi.


Temsili olarak Nazmi'nin Babası. Büyük ve yuvarlak bir burun, kırlaşmış saçlar ve 30 yıldır kesilmeyen bıyık, tercihen sürekli yaz, kış giyilen gömlek ile tam bir ara ara neşeli, ara ara öfkeli iyi ve en az 3 çocuk sahibi aile reisi.



Ailesini sevinçten çılgına çeviren Nazmi, yakın bir süre sonra soluğu Öss tercihlerini yapmak için kolları sıvadı. Her anadolu öğrencisinin hayali gibi ilk tercihlerine İstanbul'u yazdı ancak ailesinin maddi durumu karşısında babası ile karşı karşıya gelmişti. "Biz seni nasıl orada okutalım? 8 boğaza bakıyorum ben ! İstanbul'da çocuk nasıl okuturum !" diyerek feryad etmişti babası Nazmi'ye ancak Nazmi öyle bir hırslanmıştı ki "Çalışırım, okurum da. İkisini de yaparım. Sizden para istemiyorum..." diyerek odasının yolunu tuttu, her ergen gibi ailevi bir tartışma sonrası odasına giderken kapıyı vurmayı ihmal etmedi. Hatta ergenlerin ailesiyle tartıştıktan sonra sinirli bir biçimde odalarına gitme hızı > Bugatti + Lamborghini + Ferrari + Aston Martin + Metrobüs olarak değerlendirilebilir. Godspeed'e ulaşmış Nazmi artık bunu lehine döndermiş, pılını pırtısını bavula hunharca doldurmaktaydı. Anasının gizliden adeta bir Assassin gibi odadan girip, Nazmi'nin arkasına dolanıp gelmesini Nazmi fark etmemişti. Beyaz bir mendile sarılı 3-4 burma bilezik vardı anasının elinde, lakin Nazmi Anadolu çocuğuydu. Bayburt Delikanlısıydı. Bayburt Merkez, Seksi Herkes diyen bir adamın bunu kabul etmesi olanaksızdı. Hunharca bavulunu kavradı, anasının elini öptü ve sarıldı. Duygu dolu anlar yaşarken bunu artık belli etmemeye çalışmalıydı, gözlerinden süzülen 2 damla yaş yanaklarından süzülürken Nazmi'nin babası tarafından burkulmuş yüreği ve anasının Ona yapmış olduğu fedakarlığını ödeyemeyecek benliği, ardında bıraktığı kardeşi, mühürlü kaderi, hüzünlü/derbeder ruhaniyetiyle Bayburt Otogarı'ndan İstanbul otobüsüne binmiş, tüm her şeyi geride bırakarak yola koyulmuştu...


Bayburt Otogarı'ndan Bir Kare...

Yola çıkmıştı artık Nazmi, geriye dönüş yoktu. Artık bundan sonra hayatında bambaşka bir şekilde devam edecekti. Uzun süren bir Otobüs yolculuğunun ardından İstanbul Esenler Otogarı'nda indi. O kadar çok otobüs, o kadar çok insan vardı ki ilk başta neye uğradığını şaşırmıştı. Bu psikoloji Anadolu'dan İstanbul'a gelen her gençte oluşan ancak atlatması 1-2 ay süren garip bir psikolojiydi. Hemen, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi'ne gitmeliydi. Birkaç kişiye yol sordu, Otogar-Taksim arabasına bindi. Taksim'de indi, karşıya geçti. Taksim Metrosundan Kabataş fünikülerine binip, Kabataş'ta biraz yürüdü ve hayal ettiği okul karşısındaydı. Kayıt işlemlerini tamamlattı, bahçede biraz oturup etrafı inceledi. Bir sigara yaktı. O izlediği Amerikan gençlik filmlerine yakın bir atmosfer vardı okulda. Felsefe bölümünde okuyan, 1.60 boylarında, koca götlü, morpheus gözlüklü ve fularlı birkaç kızın felsefik tartışmalarına ortak olup dinledi. Korleyon köyünün sessizliği artık kulaklarında yoktu. Büyükşehir karmaşasına iyiden iyiye geldiği ilk günden alışmaya başlamıştı. Okulun yurduna gitti, kaydını yaptırdı ve oda arkadaşlarıyla tanışıp yatağına çömdü. Çıkardı bavulundan "Olasılıksız" isimli kitabı, entelliğe ilk adamını o gece o kitabı okuyarak başladı. Artık geriye dönüş yoktu, artık hayatı bambaşka bir olacaktı. Geçmişi gerideydi, o saf çocuk o gece kaybolup gitmişti.




Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi Jeopolitik konumu ve ünü sayesinde birçok liselinin hayallerini süslemektedir.


Nazmi ortama çabuk adapte olmuştu ancak genel manada bir ortamı yoktu. Ortamdan kastı "Hacı gel pes atalım, gel batak oynayalım." diyen adamlarla doluydu. Nazmi'nin başka hayalleri vardı, karıyla kızla haşır neşir olmak istiyordu mamafih yeterli özgüveni kendinde bulamıyor, kitaba, internete veriyordu. Bu aslında işine de geliyordu, para harcamıyordu. Parası cebinde kalıyordu, anasının bileziklerini de bozdurmayıp geri götürüp, hayırlı evlatlığını tescilleyebilirdi belki. Ancak hayat hiçbir zaman kimseye bu kadar ılık götlü davranmamıştır, Nazmi'ye mi davranacaktı? Günlerden bir gün derste Nazmi'ye arkada oturan kızlardan biri, ayağını ayağına değdirerek "Pardon" dedi. Halbuki yanlışlıkla yapılmamıştı bu atraksiyon. Nazmi bir şey demeden önüne döndü. Bir süre sonra aynı hadise tekrarlandı, bu sefer Nazmi dönüp tip tip bakmaya başladı. Kız gülümseyerek "Sıralar çok yakın yaa =))" dedi. Nazmi sinirli, Nazmi Hulk gibi olsa da bir şey diyemedi. Önüne döndü tekrar. Kısa bir süre sonra hoca ara verdi, Nazmi bir hışımla bahçeye dalıp bir sigara yaktı. Umarsız kalabalığa bakıp tellendirmekteydi cuvarısını. O esnada ayağına değdiren kız gelip "Merhaba ben Banu, hiç bizimle takılmıyorsun. Sadece niyetim seninle tanışmaktı. Yanlış anlama." dedi. Nazmi hırçın, Nazmi ekmeği elinden alınmış anadolu çocuğu, hızlı ve öfkeli bir şekilde "Hayatım boyunca berberler bile o kadar değdirmedi dirseğime Banu. Ama affettim seni. Ben Nazmi, Nazmi Turgut." dedi. Gülüşmeler eşliğinde koyu bir sohbet başladı. Antik Yunan, Mezopotamya, Bayburt, İngiltere falan derken aranın çoktan bittiğini fark ettiler. Derse geç girmek de yakışı kalır bir durum değildi. Bengü Nazmi'ye dönüp "İstersen Taksim'e gidelim. Hem bir şeyler içeriz, hem de detaylıca konuşuruz." dedi. Nazmi'nin de 40 yıldır beklediği buymuşcasına "Hay hay mademoiselle." diyerek yola düştüler.



Berber dayaması, Anadolu'daki bütün berberlerin zevkle yaptığı bir aktivitedir.

Soluğu Asmalı Mescit isimli günah sokağında almışlardı. Mojitolar, Cuba Libreler havalarda uçuşuyor. Muhabbet muhabbeti açıyordu. Nazmi köyü Korleyon'u anlatıyor, Begün ise Caddebostan'ı anlatıyor, gülüşüyorlar, derin derin bakışıyorlardı. Finali birayla cila yapmada almışlardı, kafalar iyiydi, kafalar güzeldi, kafalar taşaktı. Birden Begüm usulca Nazmi'nin kulağına sokulup "Sanırım ders gibi oldu bu da yurdun kapanışını kaçırdın bu sefer de. İstersen gel bende kal?" demişti. Nazmi'nin erkekliği adeta İzlanda'nın meşhur yanardağı Eyjafjallajökull gibi sertleşmiş, patlamasına ramak kalmıştı. Pompa kaçınılmazdı. Nazmi sikiş istiyor, Tanrılar kurban istiyor. İdealar dünyasında ordan oraya savrulan Nazmi "Bana uyar." dedi heyecandan. Begüm gülümsedi. Hesabı ödeyip kalktılar, Bostancı-Taksim dolmuşuna bindiler. Usulca Caddebostan Migros'un önünde indiler, eve girdiler. Begüm'ün ev arkadaşı Pelin uyuyordu. Nazmi "Ben nerede yatacağım?" diye mertçe bir soru sordu. Zira sevişebilme ihtimalleriyle kafasını daha fazla meşgul etmek istemiyordu. Tam o sırada Begüm, Nazmi'nin dudaklarına yapıştı. Hunharca yiyişiyorlardı. 30 saniye süren bir öpücükten sonra Begüm, Nazmi'nin dudaklarından dudaklarını çekti. Nazmi'nin yıllardır cinsellik açısından sağ kolu olan, sadece 31 çekmeye yarayan sağ elini alıp vajina olarak tabir ettiğimiz amına doğru atarak "İşte burada yatacaksın." dedi. Nazmi 1000 atlı akınlarındaki çocuklar kadar şen, Nazmi 40 çerisiyle Çin kalesini Basan Kürşad kadar gaddar, Nazmi Kanjije savunması yapan Tiryaki Hasan Paşa kadar gururlu. Deliler gibi yiyişerek soluğu Begüm'ün odasında aldılar. Nazmi şık bir hareketle öpüşürken sağ ayak içiyle Begüm'ün odasının kapısını kapattı, kalktı hilal kaşları sordu "Nerde bu amına koyduğumun yatağı?" Hemen attı Begüm'ü yatağa. Begüm tişörtünü çıkardı, Nazmi kemerini açtı, Begüm dikkatli gözlerle Nazmi'yi süzdü, Nazmi siki kaldırdı, Begüm "Gel buraya" dedi. Nazmi "Sen gel?" dedi. Orta yolu buldular, birbirlerinin ilki oldular. Bekaretlerini bozdular. Tam bir günah gecesiydi yaşayananlar. Ancak bundan hiçbir zaman pişmanlık duymadılar. Yaşadılar, yaşattılar, vurdular, vuruştular. Gömdüler, gömüştüler. Ve en önemlisi siktiler, sikiştiler...


Kadın-Erkek ilişkilerinde Alcohol tüketen kadınlar, amaca bir adım daha yakındırlar.

Ancak garip bir durum söz konusuydu. Begüm 3 yıllık ciddi ilişkisinden o gecenin sabahı ayrılmış ve teselli olsun diye Nazmi'ye sarmıştı. Nazmi mağdur, Nazmi mağrur, Nazmi'nin kalbi paramparça. O gün mutlu bir şekilde uyanan Nazmi ağlayan Begüm'ü gördüğünde üzüldü ve klişe olarak "Ne oldu? Yoksa pişman mısın?" diye sordu. Begüm olanları her anlattıkça, Nazmi'nin içindeki yiğid anatolia delikanlısı Tatar Ramazan'a dönüşüyor. Kendi kendini dövmemek için kendi kendini zor tutuyordu. Artık Cemal Süreya'nın da dediği gibi "Nazmi adam olmazdı, bu derde düştü düşeli." aslında o çılgın ve günahkar gecenin ortalarına doğru kalbi küt küt ediyordu, Begüm'e aşık olmuştu ancak bunun aşk adı verilen duygu olduğunu bilmiyordu. Zira daha önce hiçbir kadına karşı sevgi, aşk gibi duygular beslememişti Nazmi. Begüm ağlayarak "Yaptığımız çok yanlıştı, çok utanıyorum. Ben sevgilime dönmeliyim. Doğrusu olan o. Lütfen Nazmi, affet beni..." dedi. Nazmi'nin kalbi kırık, hayalleri yıkık. Nazmi'nin hor görülüp, piç edilen duyguları karmakarışık. Gözlerinden süzülen 2 damla rüzgarla sonsuzluğa doğru yol alırken, hızlıca evden çıktı. Bununla ilk defa karşılaşıyordu ancak son olmayacaktı. Uzun süreli birlikte olduğu adamdan ayrılıp hemen akabinde başkalarıyla sikişen kadınlar çağımızın vebasıydı. Nazmi cahildi, Nazmi tecrübesizdi, bu hususlarda bilgisizdi. İntikamı çok acı olacaktı. Ancak bu aşk yarsını unutup, yaralarını sarması için de bayağı bir zaman lazımdı. Yurda döndü, adeta Olimpiyatlarda başarı elde eden A-Milli Güreş Takımımızın Yurda Altın Madalyalarla Dönüşü gibiydi. Nazmi's Strikes Back'ti bu zamansız dönüş. Kafası güzel, kalbi müptezel olmuş Nazmi yurtbuddylerine dönerek "Tonight we dine in hell !" dedi. Hiç kimse bir bok anlamamıştı, Nazmi replikleri karıştırmıştı. Antik Yunan konusu üzerine çok konuşunca kafası Leonidas'a gitmişti. "Bu gece felekten bir gece çalalım, çıkalım dışarı. Araklayalım 3 karı, sikişelim." dedi. Özgüveni %10000 civarlarında seyrediyordu. Arkadaşları yadırgar gözlerle ona bakıyor, Nazmi'nin kontrası sert oluyor Nazmi de taşak geçer gözlerle arkadaşlarına bakıyordu. "Bendensiniz, ben çekeceğim sizi. Hadi düşün yola." dedi. Bu gazı ancak Soyunma odasında futbolcularına konuşma yapan Fatih Terim verebilirdi. Hemen hazırlandılar, soluğu yine günahkar Asmalı Mescit'te aldılar.


300 Spartalı Ordu Komutanı Mareşal Leonidas'tan kişisel bir rica

3 sap, 3 yiğit. 3 spartalı. Karı düşürme umuduyla alemlerdeler. Düşüremezlerse sorun kimde bilemeyecekler. Ancak o gece şans onlardan yanaydı. Karşılarında 3 kişilik tiki bir kız grubu sürekli onlara bakmakta ve mojitolarından birer yudum almaktalardı. Ekip lideri Nazmi, hem özgüveni, hem yıkılmış hayalleri, hem de güzel kafasıyla bu kızların üçünü de ayartacak donanıma sahipti. Önündeki Fiskey'den bir yudum çekti, bir sonraki nefesini kızların yanında alıverdi. "Merhaba, bir şey soracağım. Nazmi'yi tanıyor musunuz?" diye sordu. Kızlar da hep bir ağızdan "Yooo tanımıyoruzzzz .s .s?" dediler. Nazmi gözlerini Clint Eastwood'un gençliği gibi kısarak "Artık tanıyorsunuz, Ben Nazmi." diyerek elini uzattı. Kızların yüzünde bir kevaşe sırıtışı, Nazmi'nin gözlerinde ise "Mission Complete !" bakışı vardı. Daha sonra masaları birleştirdiler, sohbet sohbeti açtı. Nazmi kızları bağladı. Hep beraber kızların evine gittiler. Hesabın tümünü Nazmi ödedi. Bir günah akşamı daha sona ermişti. Nazmi 19 yıllık hayatında görmediği amı, 2 gün üst üste görmüş. Görmediği gibi sikmiş, siktiği gibi coşmuş, coştukça durulmamış, tüm kinini kusmuştu bu kahpe hayata. Sabah herkesten önce uyanmış, balkonda bir sigara yakmış Gökyüzüne bakarak yaşamın hayatını sorgulamış bir vaziyetteyken dün gece üflediği hatun gelip boynuna sarıldı, kulak memesinin biraz altından bir öpücük kondurdu "Dün gece harikaydın =))" dedi. Nazmi artık 1 hafta önceki Nazmi değildi, bambaşka bir insandı Nazmi. Ani bir hareketle arkasını döndü, kızın ensesinden 2 eliyle tutup kendine çekti. Dudaklarına yapıştı. 10 saniye kadar öptükten sonra bıraktı "Sen de öyleydin bebeğim." dedi. O an kızın ıslanışı Niagara Şelalesi'ni aratmayacak kadardı, meme uclarının tikelişi bir erkeğin erekşın oluşundan farksızdı. "Ben şimdi gitmeyelim bebek, sonra görüşürüz." demişti. Halbuki ne bir telefon, ne de bir ulaşabileceği adres vardı. Ev adresini bile tam bilmiyordu, kafası iyiydi zira. Çok da sikindeydi açıkçası, açtı kapıyı gitti. Arkadaşları ve diğer kızlar uyuyordu. Nazmi çıldırmış gibiydi, farklı şeyler yapmak istiyordu. Yapacaktı da... Ancak eksik giden bir şeyler vardı. Nazmi yurda dönecekti, lakin cebinde yaklaşık 1 lira 50 kuruş kalmıştı. Bu şekilde dönemezdi. Hemen uykuda olan arkadaşlarını aradı, geldiler. Durumu izah etti, arkadaşlarının gözünde artık bir ilahtı. Bir Don Juan'dı zaten. Birlikte yurda döndüler. Bilezikleri bozdurup bozdurmama arasında gelgitlerdeydi, bir tanesini bozdurmak zorundaydı zira parası tükenmişti. Ancak biliyordu ki birini bozdursa diğerlerini de bozduracaktı. Durmayacaktı. Kimse onu durduramayacaktı. Öfkeliydi ve intikam istiyordu. Totalde 6 bilezik vardı. Yurtta çaktırmadan çantasını açtı, zuladan bileziklerden birisini çıkardı. Soluğu kuyumcuda aldı, bozdurdu. Bozdurduğu para yine su olup akabilirdi, korkmaktaydı. Dönerken Sultanahmet civarında bir barın garson aradığını gördü. Hem çalışıp, hem okuyup, hem harçlık çıkarır hem bilezikleri muhafaza ederdi. Hem de gayet karı düşürebilirdi. Bu çok mantıklı gelmişti. Hemen içeri daldı, İşletmecisiyle konuştular. Anlaştı. Aylık 1000 tl + Tip ile çalışacaktı. Makul bir anlaşmaydı. Sevinçle yurda döndü ancak iş saatleri ile yurdun kapılarını kapatış saatleri çok çakışıyordu ve maalesef yurttan ayrılmak zorundaydı. Yurt sahibiyle kavga etti, olaylı bir şekilde ayrıldı. Bavulunu topladı ve çıktı gitti, o gece bir pansiyonda kaldı. Ertesi gün ev aramaya koyuldu. Bilezik parası muhtemelen buraya gidecekti ama eşyası yoktu. Mecbur ikinci bilezik de bozulacaktı...


Garsonluk hem çalışma koşulları, hem de parası nedeniyle öğrenciler arasında revaçta bir meslektir.


2 bilezikten sonra Nazmi adeta Ahmet Buhan'ın o kabus olan Mavi Kalın Matematik kitabındaki sikko problemlere dönmüştü. Nazmi'nin 6 tane bileziği var. Bileziğinin 1/4'üyle ev tutmak istiyor... Gibiydi hayatı. Şansına sahibinden kiralık ve eşyalı bir ev buldu. Feci bir düşeşe gelmişti olay, diğer ikinci bileziğin bozdurulduğu paranın cüzi bir kısmı da depozito ayağına ev sahibine vermişti. Artık rahattı. Begüm yüzünden okula gitmiyor, sınavdan sınava uğruyor, bir barda garson olarak çalışıyor, iyi de para alıyor, kendi evine istediği saatte girip çıkıp, rahat bir yaşam sürüyordu. Bileziklerin geri kalanına dokunmayacaktı, kendi kendine söz vermişti. Garsonluk işi son sürat gidiyordu Nazmi'nin. İyi de bahşiş alıyordu, güler yüzlü ve hızlı servisiyle müşterilerin gönlünde adeta taht kurmuştu. Yabancı dillerini geliştiriyor, farklı kültürden insanlarla tanışıp bölümünün aslında öğretmek isteyip de öğretemediği kültürel etkileşimi garsonlukta öğreniyordu. Ara ara manita da düşürüyordu. Ancak Nazmi'nin kendini yetenekli hissedeceği farklı bir husus olacaktı. Genelde hep 3-4-5 kişi hatta 6-7-8 kişilik turist grupları geliyor, yiyor içiyor ve doğal olarak toplu fotoğraf çektirmek istiyorlardı. Bu durumda hep garsonlar devreye girer doğal olarak, rica ve minnetle garsonlar toplu fotoğraflarını çekerler. Nazmi gel zaman git zaman kendini geliştirmeye başlamıştı photography olayında. Müşterilerin fotoğraflarını çekerken ışık algoritmasını ayarlıyor, farklı perspektiflerden kareler alıyor adeta çığır açıyordu. Nazmi kendinde bu yeteneği görmüş ve bu işe bilenmeye başlamıştı. Daha istekli ve sevecen bir garsona dönüşmüş, daha iyi tip toplamaya başlamış ve alacağı profesyonel makina için hunharca para biriktirmeye çalışmaktaydı. Kısa bir müddet geçtikten sonra aldı makinayı Nazmi, çok heyecanlıydı. Tıpkı karnesinin hepsini pekiyi getirmiş çocuğa vaad edilen bisikleti görüş anındaki sevinç vardı gözlerinde. Hemen atladı Karaköy-Kadıköy vapuruna martıları ve çeşitli İstanbul fotoğrafları çekti. Üsküdar'da yaşlı adam ve sümüklü çocuk fotoğrafı çekti. Eski arkadaşlarıyla buluştu, onlar için Facebook'ta profil fotoğrafı yapmalık fotoğraflar çekti. Fotoşop öğrendi, kimi fotoğrafların arka planında sanki Menekşe Plajı yokmuş gibi ortadan kaldırıp Eyfel Kulesi koyabiliyor, eşin dostun gözdesi haline geliyordu. Kısa süre içinde garsonluğu bırakan Nazmi, fotoğraf camiasında Ara Güler'den sonra bir boşluk olduğunu çakızlayıp bu işi büyütme kararı aldı. Bir dergi ile görüşmelere başladı ancak dergi editörü "Ulan Nazmi diye photorapher mı olur? Ahaha bari ismini değiştir." diye Nazmi ile taşak geçmişti. Üstüne bir de "Bari Ahmet, Mehmet olsaydı daha iyi olurdu." demişti. Nazmi düşündü, editör kısmen haklıydı. "Ahmet Turgut? yok lan bu gazeteci gibi oldu. Neyse Mehmet Turgut sanırım iyi..." dedi editöre. Hemen mahkeme işlemleri falan filan derken adı Mehmet Turgut oldu artık Nazmi'nin, O KÜSKÜ köyünün has çocuğu Nazmi Turgut artık Mehmet'ti, Mehmet Turgut'tu...


Temsili Profesyonel Fotoğraf Makinesi


Günler günleri kovalarken Mehmet, fotoşoap olayında kanlı ögeleri keşfetti. Gothic, Vampir, Kan, Göt, Meme, Siyah Beyaz olaylarına giren Mehmet farklı bir tarz yakaladı. Kendini geliştirmek için Şaşkınbakkal civarında bir fotoğraf dükkanı açtı. Ara ara burda gelenlerin vesikalık fotoğraflarını çekiyor, normal bir şekilde düzenleyip müşterilerine veriyor. Ardından müşteriler gittikten sonra fotoğrafları fotoşopla vampirli mampirli, bir şeyler yapıyordu. Günlerden bir gün Biyometrik Pasaport Fotoğrafı çektirmek için biri alelacele soluğu dükkanda aldı. Mehmet Oralet içip, Fotomaç okuyordu. "Lionel Messi Başkanım Beni Al Dedi" haberinin hararetine dalmıştı, giren kişiyi o yüzden pek siklemedi. Giren kişi bir bayandı, oldukça alımlı ve hoştu. Telefonla konuşmaları Mehmet'in kulağına geliyordu. "Tamam aşkım birazdan fotoğrafı çektirip geleceğim. Sen Bebek Starbucks'ta bekle =))" cümleleri Mehmet'i açıkçası pek de sarmamıştı. Gazeteden kafasını kaldırdı, Zeytinli açmasından bir ısırık aldı ve gözlerini dükkandan içeri giren bayana dikti. Yıllar geçmişti, belki Mehmet'in kağıt parası döne dolaşa o kızın cebine girmişti. Belki 7:45 vapurunda onu görmüştü adeta. Kız ürkek ve tedirgin bir sesle sadece "Merhaba" diyebildi. Mehmet de "Buyrun hoş geldiniz." dedi. Kız "Bebeben fotoğraf çektirecektim? Pasaport için biyometrik çekiyorsunuz değil mi? .s .s" diye sordu. Mehmet "Bana uyar." dedi. Bir anda kızın bellekte bir flashback oldu. Dejavu yaşıyordu. O kısa saçlı, sinek kaydı traşlı Nazmi'nin ses tonu geldi aklına. Ancak karşısındaki adam ülkenin en ünlü fotoğrafçılarından Mehmet Turgut'tu. "Mehmet Bey siz..." dedi ürkek bir devekuşu edasıyla, imkanı olsa kafasını götüne bile sokardı utançtan. "Sus Begüm lütfen, fotoğrafını çekeyim de git. Ben Nazmi değilim artık. Bir dizi estetik operasyon, biraz saç+bıyık bu hale geldim." dedi. Fotoğrafını çekti ve uzattı, para da istemedi. Aşk tesadüfleri severdi ama Mehmet, aşkını kalbine gömmeyi yeğledi. Erkek bir adam gibi, hiç siklemeden, ardına dahi bakmadan yola koyuldu. Çıktı gitti 6 tane bilezikle KÜSKÜ köyüne yıllar sonra, akrabalarıyla öpüştü sarıldı koklaştı, anasının elini öptü, kardeşleriyle kolbastı oynadı. KÜSKÜ'nün Şavşat sınırına doğru muhteşem manzarasına bakıp, çıkardı bir cuvara. Tellendirdi, açtı bir de %100 malt Tuborg'u. Vurdu biraya, sövdü dünyaya...

5 yorum:

  1. çift delikli olsam bafiletirdim sana koç. ama işte...

    YanıtlaSil
  2. yazacağın hikayeyi ayrı seni ayrı sikeyim have a nice day

    YanıtlaSil
  3. başganım her daim takipdeyim

    YanıtlaSil
  4. Merhaba, Mutsuz ve Doyumsuz Bayanlar Adana ve çevresinde yaşayan, Reel birliktelik düşünen, Gizlilik ve Güven İçerisinde İlişki Arayan Seks'te Sınır Tanımayan ve Ne İstediğini Bilen Doyumsuz Bayanların Mesajını Bekliyorumm
    0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    Merhaba, Evli Çiftler Eşi için Büyük ve Kalın Düşünenler.. ( Fotoğraf ispatlı ) Eşinizin Mutluluğuna Engel Olmayın 0545 352 25 52 Özele Açık! Whatsapp Var Skype™: Dost_erkek01 Not:Tek Erkeqim.. Deneyimim var.

    Merhaba, Grup seks fante*zisini gerçekleştirme düşüncesinde olan Kararlı Samimi Paylaşıma Açık Gizliliğe Önem Verenler

    * Evli Çiftlere 3.TEK ERKEĞİM!

    * Kocasının yanında bir başka tene dokunma arzusu olan

    * Tost olmayı arzulayan bayanlar

    * Karısı gözlerinin önünde başka bir tene dokunurken aldığı hazzı görmek isteyenler beyler

    * Sizi tanıyan sizin hassasiyetinizi bilen gizliliğe önem veren deneyimli güvenilir sırdaş samimi dost olarak tanışmak isteyenler

    * 0545 352 25 52 Özele Açık ! Skype™: Dost_erkek01 Whatsapp var

    YanıtlaSil